Wednesday, August 13, 2014

Kürk Mantolu Madonna Kitap Tahlili

 ”Dünya’nın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahlûku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?”
Sabahattin Ali

Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna’sını 18 Aralık 1940 ile 8 Şubat 1941 yılları arasında, Hakikat Gazetesi’nde “Büyük Hikâye”  başlığıyla 48 bölümde tefrika etmiştir. İlk olarak 1943 yılında Remzi Kitabevi tarafından basılan bu eser, aradan geçen 70 yıla rağmen kitapçıların “Best Seller” veya “En Çok Satanlar” raflarındaki yerine muhafaza etmiştir.

Peki, nedir bu Kürk Mantolu Madonna’ya olan büyük rağbetin sebebi? Nedendir ki 70 yıl gibi bir süre geçmesine rağmen hala bu kitap yediden yetmişe herkesin elinde? Bu soruyu, eserin iki farklı unsurunu ayrı ayrı değerlendirerek cevaplayacağım.

Eserin değerlendirmek istediğim ilk unsuru muhtevası. “Bu kitabı neden bu denli çok seviyorsunuz?” diye sorduğum hemen herkesin anlatılanların onları derinden etkilediğini söylemesi ve çoğu insanın, eserin tesiriyle, “Zamanımızda böyle aşklar yok ne yazık ki” diye iç çekmesi eserin niçin alışılagelmişin dışında bir rağbet gördüğünü açıklar nitelikte.

Romanın olay örgüsü, klasik Yunan trajedilerininkilerle benzerlik gösteriyor. İlk olarak bir hazırlık dönemi, ardından gelen saadet aşaması ve bu aşamayı müteakiben gelen yıkım. Yine Yunan trajedilerinde olduğu gibi, “yıkım” aşaması eserin sonunda olmasına rağmen, yazar yaşanılacak olan yıkımı eserin başında okuyucularına haber veriyor. Felaketin kaçınılmazlığı, trajedinin tesirini kat kat arttırıyor. Kitabı okurken korkunç bir şekilde sonlanacağını biliyorsunuz. Bitirdiğinizde ise ‘keşke’ler kalır geriye. Keşke Maria Berlin’de kalsaydı… Keşke Raif kızını gördüğünde elinden bir şey gelseydi. Keşke…

            Sosyal Realizmin Türk sancağındaki ilk büyük üstatlarından olan yazar; sol düşüncelere sahip, muhalif bir insandı. Şüphesiz bütün yazdıkları bu duruşun etrafında olmuştur. Fakat Kürk Mantolu Madonna’da, ideolojik manipülasyonlardan ve didaktik söylemlerden eser yok, sadece sorgulama söz konusu. Kürk Mantolu Madonna, yazarın diğer eserlerine göre siyasi ve içtimai mevzulardan uzak, daha çok aşk merkezli bir roman. Yazar, karşısında durduğu düşünceleri apaçık bir şekilde işaret etmemiş, fakat bu düşünceleri ayrıntıların ve konunun içine kodlamıştır.

Eserde geleneksel aile yapısına ve dönemin birtakım algılarına öfkelidir yazar. Fakat bu öfkesini büyük laflar kelam etmeden ve mübalağaya başvurmadan, dingin bir üslup ile belirtir. Bu yumuşaklıktır bize kendi isyan ateşimizi yaktıran, kendi hüznümüzü yaratan. Sonuç olarak, eseri okuyan herkesin isyanı ve hüznü şahsidir. Herkes, her okuyuşta farklı duygu fırtınaları yaşar.

Eserin başlarında, Raif’in Berlin’e taşındığı ana kadarki bölümde, muazzam bir realizm dikkat çekiyor. Müthiş tasvirler ve oldukça başarılı bir anlatım mevcut bu bölümde. Sonuç olarak, kitap ilk sayfadan başlıyor okuru büyülemeye.

Fakat Nazım Hikmet ile mutabık olarak, eserin ilerleyen kısımlarının, başlangıç kadar başarılı olduğunu düşünmüyorum. Kitabın, Ankara’da geçen olayları konu alan ilk kısmı oldukça etkileyici ve hatta büyüleyiciydi. O denli ki, Raif’in aile efradı ile ilgili yeni bir eser kaleme alınabilirmiş. Bu noktada bir şeyi vurgulamak lazım gelir. Eserin ilerleyen bölümlerinde, ilk bölümdeki başarısını yakalayamamış olması, ilk bölümün şahaneliğindendir. Eserin her bölümü etkileyicilik bakımından vasatın üzerindeydi.

Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna’nın arkadaşları tarafından fazla romantik, anlamsız bir yapıt olduğu yönündeki eleştirilerine, “Bu eser benim kafamın içinde yıllar öncesinden hazırlanmıştı, yazıya dökmemek imkansızdı” diyerek yanıt vermiştir. Hakikaten de yazar eseri kaleme alışından yıllar önce kurgulamıştır.

Bu kurgulayışta başta yazarın duygu ve düşünce dünyasında yer edinen insan, sevgi, aşk, yalnızlık ve yabancılaşma temalarının olduğunu söylemek mümkün. Sabahattin Ali’nin 1928 yılında devlet kanalıyla Almanya’ya gönderildikten sonra orada tanıştığı ve aşık olduğu Frolayn Puder adlı bayanla yaşadığı yoğun duygular da eserin yazılmasında bir etken olarak karşımıza çıkar.

Yazarın hayatından izler taşıyan bu eser, aynı zamanda yer yer Gogol ve Dostoyevski’den de çağrışımlar taşıyor. Bilhassa Dostoyevski’nin gerçekten dünyadan kendini tecrit etmiş bir adamın hezeyanlarını ve iç çatışmalarını anlattığı “Yeraltından Notlar” eseriyle büyük benzerlikler taşıyor. Dostoyevski’nin kurguladığı asosyal, insanlardan korkan, tiksinen ve nefret eden yar altı adamı modeli ile Raif Efendi arasında büyük benzerlikler var.

Ayrıca belirtmekte fayda var ki Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna’yı, Yani Maria Puder’i Andrea Del Sarto tarafından yapılmış “Madonna della arpie” isim tabloyu referans alarak tasvir etmiştir. Bu tablo şu an Floransa’daki Uffizi Galeri’de bulunmaktadır.


Realizmin belki de en başarılı eserlerini vermiş olan yazarın bu eseri, yalnız edebiyatımızın en hüzünlü aşk hikayelerinden birisi olmakla kalmaz, aynı zamanda, edebiyatımızın en başarılı psikolojik anlatılarından birisidir. Bulunduğu çevreye yabancılaşmış ve içine kapanmış bir insan kişiliği üzerine yapılan son derece başarılı psikolojik analizler ve bu kişiliğin ardında yatan çok zengin bir duygusallık, kullanılan dilin sadeliği be güzelliği ile birleşmiş ve Kürk Mantolu Madonna’yı bugün dahi güncel kılmıştır.

No comments:

Post a Comment