Wednesday, August 13, 2014

Küresel Köyde Misafirperverlik

Not: Bu yazıyı İngilizce kaleme aldım ve ardından Türkçe'ye çevirdim. Yazının İngilizce haline www.hfurkank.blogspot.com.tr adresinden ulaşabilirsiniz. 
Küresel Köyde Misafirperverlik: Kültürler Arası Diyalog ve Misafirperver Hoşgörü
Başlangıçta göç vardı. İlk insanlar Âdem ile Havva, Gan Eden’den, yani Aden Bahçeleri’nden çıkartıldı. Tektanrıcılığın babası Hz. İbrahim, Tanrının “Leh Leha” (“Git!”) emrine uyup Mezopotamya’daki vatanı Ur’dan Kenan ülkesine göç etti; torununun oğlu Hz. Yusuf ise buradan Mısır’a gitti… Bu yolculuk asırlarca devam etti. İnsanlar sadece çevre ülkelere göç etmediler; sahraları, okyanusları ve tahayyül dahi edilemeyecek her türlü engeli aştılar.
Günümüzde, Collins Online Dictionary’e göre “insanların yerlisi olmadıkları bir ülkeye yerleşmek amacıyla yaptığı hareket” olarak tanımlanabilecek göç, oldukça kompleks bir olgudur. Analizlerime göre, göçü müteakiben vuku bulan oryantasyonu 3 aşamada inceleyebiliriz. İlk olarak kültürel sarsıntı evresi, ardından yerleşme evresi ve son olarak diyalog evresi. Bu evrelerin tahlilini, makalenin ilerleyen kısımlarına bırakıyorum.
2006 yılı itibariyle, Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Departmanı (UN DESA) dünya çapında göçmen sayısını 200 milyon olarak tespit etti. Bu istatistik, göç mefhumunun günümüzde ne denli önem arz ettiğini kanıtlar niteliktedir. Yüz milyonlarca insanı etkileyen bu göç olgusu,  çoğunlukla ev sahibi ve muhacir topluluklar arasında sürtüşmelere yol açmaktadır. Bu sürtüşmeler, çözümlenmelerindeki güçlük itibariyle göç olgusunu araştırılması oldukça zor ve fakat bir o kadar da ehemmiyetli bir görüngü yapar.
Bu görüngüyü incelerken karşılaşılan zorluk, “Göçmenler nasıl uyum sağlayacaklar? Asimilasyonla mı yoksa entegrasyonla mı? Toplum ‘Eritme Potası’ gibi mi; veyahut ‘Salata Kâsesi’ gibi mi hareket etmelidir?” sorularına doğru bir cevap verebilmektir. Bu karmaşık görüngüyü daha iyi anlayabilmek ve yukarıdaki sorulara cevap verebilmek için entegrasyon ve asimilasyon kavramlarının tahlilinin yapılması gerekmektedir.
Asimilasyon özetle; bir ast grubun dil ve kültür ögelerinin, hâkim olan kültürün baskısı altında sindirilerek yok edilmesidir. Uluslararası Göç Örgütü’ne göre asimilasyon tek taraflı bir süreçtir; zira asimilasyon, göçmenlerin menşe ülkelerindeki değer ve törelerini hiçe sayarak, ev sahibi toplumun değer ve doğru sistemlerini kabul etmesini gerektirir. Bu metot, bir yere kadar meşrudur. Yeni gelenler ev sahibinin yaşama biçimine adapte olmalıdır; ancak göçmenlerin kendi zararsız geleneklerini uygulayabilmelerine engel olunmamalıdır.
Asimilasyon metodu ‘Eritme Potası’ metaforu ile özdeşleşmiştir. Eritme potası, heterojen bir toplumun homojenleşmesi ve dolayısıyla ortak bir kültüre sahip, ahenkli bir bütün oluşturmasıdır. Değişik elementler eriyerek yeni bir alaşım oluştururlar. Bu elementler farklı kültürlere mensup topluluklardır.
Asimilasyoncular; devletlerinin mevcut gelişmişlik düzeyine ulaşmasını ulusal bir kimlik oluşturmaktaki başarısına borçlu olduğuna inanma eğilimindedirler. Vatandaşları din veya etnisite unsurlarıyla gruplara ayırmanın ve bu gruplara bazı imtiyazlar verilmesinin, korumaya çalışan gruplara, faydalı olması şöyle dursun, zarar vereceğini iddia ederler. Zira bu imtiyazlar toplumun geri kalanında bir reaksiyona sebebiyet verecek ve bu mümtaz gruplara karşı toplumsal bir tepki doğacaktır.
Bu metodun tehlikelerinden birisi de, göçmen toplulukların değer sistemlerinden vazgeçme talebine karşı tepki göstererek kendi kültürlerine kapanmaları, ev sahibi kültürle münasebetlerini kesmeleri ve dolayısıyla toplumda marjinal gruplar oluşturmaları ihtimalidir ki bu durum uzun vadede çok büyük problemlere yol açabilir.
Ayrıca asimilasyonun ne kadar etik olduğu da bir tartışma konusudur. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Erdoğan Almanya gezisinde “Asimilasyon bir insanlık suçudur” ifadelerini kullanmıştı.
Fransız hükümeti bahsi geçen asimilasyon metodunu kullanmaya çalıştı, ama birçok noktada başarısız oldu. Müslüman peçesi okullarda yasaklandı ve dolayısıyla ikinci ve üçüncü nesil muhacirler bu sisteme isyan etme noktasına geldi.  2005 yılında Fransız banliyölerindeki ayaklanmalar ve 2011 yılındaki başörtüsü yasağına karşı yapılan protestolar bu eğilimi kanıtlayacak niteliktedir.
Entegrasyona gelecek olursak… Entegrasyon; ev sahibi ve misafir kültür veya bireylerin bir köprünün ortasında buluştukları ve birbirlerini anlamaya çalıştıkları bir ortaklık olarak resmedilebilir.
Uluslararası Göç Global Komisyonu entegrasyonu uzun vadeli ve çok boyutlu bir süreç olarak resmediyor. Hem muhacirler hem de ev sahibi konumundaki bireyler bu sürece katılmalı, birbirlerine saygı duymalıdırlar. Ayrıca iki taraf da idrak ve kültür yapılarında, entegrasyonun doğal bir sonucu olarak oluşabilecek değişikliklere hazır olmalıdırlar.
Tabiridiğer ile; entegrasyon, ev sahibi toplumda bir ‘Salata Kasesi’ oluşumuna işaret eder. Salata Kâsesi mefhumu, ev sahibi ülkedeki muhtelif kültürlerin tıpkı bir salata oluştururmuşçasına bütünleşmesi anlamına gelir. Bu modelde birçok kültür bir araya getirilir – tıpkı bir salata gibi -, fakat birleşmek suretiyle homojen bir kültür oluşturulmaz. Her kültür geleneklerini ve ayırt edici keyfiyetlerini muhafaza eder.
Salata kâsesi, çeşitliliği ve bu çeşitliliğin kurumsallaşarak tanınmasını destekleyen ideoloji ve politikaların taraftarı olan çokkültürcü (multiculturalist) bir yaklaşımı imgelemek için de kullanılmaktadır. Bu bağlamda denilebilir ki, salata kâsesi “insan hayatındaki farklılıkların mevcudiyetinde ve insanların kendi kimliklerini tensip ettikleri surette ifade etmelerinde herhangi bir beis görmeyen” bir toplum oluşturmayı amaçlar. Uluslarlarası Göç Örgütüne göre; çokkültürcü bir toplum, farklılıklara müsaade etme ve muhacirlere eşit hak ve fırsatlar oluşturmanın yanı sıra, göçmenlerin memleketleri ile kültürel bağlarını sürdürmelerine fırsat tanımayı amaçlar.
Çokkültürcülük, taraftarları tarafından insanların toplum içerisinde kimliklerini ifade edebilecekleri, daha hoşgörülü ve sosyal sorunlara çözüm üretmeye daha yatkın bir sistem olarak görülüyor. Fakat yine de, yukarıda belirtildiği üzere, bu tartışmalı bir husus.
Çokkültürcülüğe karşı olanlar; birbirleriyle alakadar ve birbirlerine tesir eden toplumların; farklılıklarını muhafaza ederek bir arada yaşamasının paradoksal, sürdürülebilir ve hatta arzu edilir olup olmadığı hususunda sık sık tartışırlar.
Yaklaşık 10 yıldır bu konuyla ilgili araştırmalarda bulunan Harvard Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü Robert D. Putnam, çokkültürcülüğün ulusal güvene zarar verdiğini ifade ediyor. Bununla beraber, çokkültürcülüğün topluma negatif tesiri olduğuna dair somut örnekler de mevcut. Mesela, İngiltere’de Müslüman gruplar kendilerinin devlet yasasınca temsil edilmediklerini hissetmekte ve İslami şeriat uygulayan ve toplumdan soyutlanmış marjinal gruplar oluşturuyor. Ayrıca, muhacir birey veya toplumların değer sistemi ve geleneksel veya dini uygulamaları, ev sahibininkilerle zıt düştüğü takdirde gerilimler oluşabilir. Bu tür durumlarda, ev sahibi topluluklar, muhacirlerin menşe ülkelerindeki yaşam tarzından vazgeçerek, kendi ülkelerindeki hayat biçimine itaat etmelerini talep edebilir. Bu yaklaşım da bir yere kadar kabul edilebilirdir. Yeni gelenler, memleketlerindeki sosyal normlar doğrultusunda bir hayat devam ettirmeyi bekleyemezler. Müesses hukuk kurallarına, ülke sınırları içerisinde oldukları sürece tabi olmalıdırlar. Aksi takdirde, kaos kaçınılmaz olacaktır.

Yukarıda bahsedilenlerin ışığında denilebilir ki, asimilasyon dünyanın bugün için ihtiyaç duyduğu şey değil; zira bu yaklaşım hiçbir şekilde misafirperver ve hatta insancıl değil. Eritme potası, kültür içerisindeki farklılıkları yok etmek suretiyle kültürü yoksullaştırmaktadır. Entegrasyon modeline gelecek olursak. Günümüzdeki uygulanışı itibariyle bu yaklaşım, topluluk içi bağları parçalanma ve bölünmeyi engelleyecek düzeyde sağlıklı tutmakta yetersiz kalıyor. Salata kâsesi kültürdeki farklılıkları koruyor ve fakat zamanla bileşenlerine rahatça ayrılabiliyor. Ezcümle, dünyanın bu hususta yeni bir yaklaşıma ihtiyacı var.
Bu yeni yaklaşımdaki anahtar konsept ‘hoşgörü’ olmalı. Ben bu doğrultuda bir yaklaşım geliştirdim ve bunu ‘Aşure Kazanı’ olarak adlandırdım. Bu modelde birey veya gruplar birbirlerini oldukları gibi kabul etmelidir. Birbirlerine saygı duymalı ve farklılıklarını hoş görmelidirler. Aynı dinin mensupları oldukları, ya da aynı etnik kökenden geldikleri için değil; fakat insan oldukları için.
Aşure, Hz. Nuh’un çeşitli bileşenlerle yaptığı, muhallebi kıvamında bir tatlıdır. Bu tatlıda bileşenler kimliklerini kaybetmezler yalnız lezzetlerini paylaşırlar. Bileşenler karışır, ortak bir lezzet oluşturur fakat kimlikler yok olmaz. Aşurede pirinç, fasulye nohut, kuru meyve ve fındıktan oluşabilir. Lakin bütün bileşenler, değiştirilebilirler. Mesela fındık yerine ceviz kullanılabilir. Bu karışımdan çıkartılamayacak tek bir bileşen vardır. Bu zaruri bileşen yarmadır ki bu hoşgörüyü temsil eder.
Hoşgörüye ilaveten, bu metodun arzu edilen sonuçlara ulaşması için misafirperverlik ve kültürlerarası diyalog da büyük öneme haizdir. Bence çokkültürlü bir toplumun sıhhati bunlara bağlıdır. Şimdi bu kavramları, muhacirlerin yaşadığı oryantasyon sürecinin aşamalarını irdelemek suretiyle inceleyelim.
Daha önce de bahsettiğim üzere, muhacirlerin karşılaştıkları problemler aşamalar halinde incelenebilir. İlk aşama, ‘Kültürel Sarsıntı’ evresidir. Bu evrede muhacirler, giriş yaptıkları yeni toplumda değişik gelenek, görenek ve değerlerle karşılaştıkları için bir kültürel sarsıntı yaşarlar. Bu sarsıntılı süreç esnasında gruplar veya şahıslar arasında nahoş olaylar vuku bulabilir. Bunlara mani olmak ve bu evreyi mümkün olduğunca sancısız bir şekilde atlatmak için toplumun hoşgörülü olması gerekmektedir. Bu sayede yaşanılan kültürel sarsıntı sonucu cereyan etmesi muhtemel olan gerilimler hafifletilebilir. Ev sahibi toplum ne kadar hoşgörülü olursa, muhacir topluluklar ev sahibinin immün sisteminden o denli kolay geçebilir ve sonuç olarak bu süreç daha az sancılı olmuş olur. Asimilasyon metodunu inceledikten sonra denilebilir ki, bu yaklaşım kültürel sarsıntı evresini, hoşgörülü olmadığı için, iyi yönetemedi ve dolayısıyla oryantasyon ikinci aşamaya geçemeden burada son buldu.

Ardından ‘Yerleşme’ evresi gelir. Bu evrede muhacirler ev sahibi kültürü tanır ve bu kültürle beraber yaşamayı öğrenirler. Bu evreyi mümkün olduğunca rahat atlatabilmek için gerekli olan vasıf misafirperverliktir. Ev sahibi toplum, hoşgörülü olmanın yanı sıra muhacirleri adeta bir ev sahibinin bir misafiri karşılaması gibi karşılamalı ve onlara kibar davranmalıdır. Aksi taktirde muhacir gruplar birleşerek marjinal gruplar oluşturabilirler ki bu toplum sıhhatine zarar verir. Entegrasyon metodu ve salata kâsesi metaforu bu aşamada muhacirlere misafirperverlik göstermektedir fakat muhacirlerin misafir olmaktan çıkarak ülkede eşit vatandaş konuma geldiklerinde başlayacak olan diğer aşamayı yönetmekte başarılı olamamıştır. Entegrasyon modeli bu aşamadan sonra ne olacağını hesap edemediği için, entegrasyon yaklaşımı, oryantasyon süreci bu evrenin sonunda nihayetlenmektedir ve belki de en ehemmiyetli aşamaya geçiş sağlanamaz.
Oryantasyonun son evresi ‘Diyalog’ evresidir. Bu aşama, eritme potası ve salata kâsesinin çözümleyemediği aşamadır. Bu evrede gruplar veya bireyler etkileşime geçmeli, farklılıklarını öğrenmeli ve birbirlerini oldukları gibi kabul etmelidirler. İnsanların bilmedikleri şeyden korktukları söylenegelmiştir. Eğer bu grup veya bireyler birbirlerini tanıma fırsatı bulurlarsa korkulacak bir şey kalmaz. Devletler bu doğrultudaki her türlü kültürlerarası diyalog faaliyetlerini desteklemelidir çünkü kanaatimce çokkültürlü bir toplumun sıhhatini tesis etmek konusundaki en etkin yöntem budur.
Aşure Kazanı modeli bahsi geçen her aşamada, karşılaşılması muhtemel her sorun için çözümler içeriyor. Bu modelde kimlikler ve farklılıklar muhafaza ediliyor çünkü karışıma tat veren unsur, farklılıkların mevcudiyeti. Malzemelerin birbirlerine tatlarını tam olarak verebilmesi için hoşgörü, misafirperverlik ve kültürlerarası diyalog esasları sağlanmalıdır. Bu üç konseptin tesisi durumunda beklenen sonuçlara ulaşılacaktır.
Bütün bu süreçler boyunca muhacir grup ve bireyler ev sahibi toplumdaki müesses hukuki düzenleme ve sosyal normlara bağlılık göstermeli ve bunları değiştirme girişimde bulunmamalıdır. Unutulmamalıdır ki ev sahibi toplumun gelenek ve görenekleri, o toplumun kültürel mirasıdır ve dolayısıyla kutsalıdır.  Muhacirler, tek taraflı bir politikanın hiçbir şekilde sonuç vermeyeceği bilicinde olmalıdır ve yerel toplumu rahatsız etmeme hususunda azami ölçüde duyarlı olmalıdır.
Sonuç olarak, asimilasyon metodu (Eritme Potası) başarısız oldu çünkü muhacir birey ve grupların farklılıklarını hoş görmekte yetersizdi; oryantasyonun ikinci aşamasına dahi ulaşamadı. Entegrasyon metodu (Salata Kâsesi) arzu edilen noktaya ulaşamadı; zira bu yaklaşım, muhacirlerin yeni ülkelerine yerleştikten ve artık o ülkenin eşit haklara sahip vatandaşları konumuna geldikten sonra vuku bulacak olayları öngöremedi ve dolayısıyla oryantasyonu bir ileri seviyeye götüremedi. Fakat Kültürlerarası Diyalog düşüncesi (Aşure Kazanı) toplumun kültürel sarsıntıyı hoşgörü ile atlatmasını, muhacirlerin ülkeye yerleşimini misafirperverlik hasleti ile kolaylaştırmasını ve diyalog ile korku ve nefreti yok etmesini sağlamakta ve sonuç olarak mevcut yaklaşımlar arasında en uygun olanı olarak tezahür etmektedir.

Kaynakça – Bibliography

Bloor, Kevin. "Multiculturalism." The definitive guide to political ideologies. Milton Keynes: AuthorHouse, 2010. 270-295. Print.

Chrisafis, Angelique. " Muslim women protest on first day of France's face veil ban." The Guardian . 11 Apr. 2011. Web. 17 Jan. 2013. <http://www.guardian.co.uk/world/2011/apr/11/france-bans-burqa-and-niqab>.

"Definition of immigration." Collins Dictionaries. Web. 17 Jan. 2013. <http://www.collinsdictionary.com/dictionary/english/immigration?showCookiePolicy=true>.

EuropeNews. "Erdogan: assimilation is crime against humanity." EuropeNews. Web. 17 Jan. 2013. <http://europenews.dk/en/node/7132>.

Karvelas, Patricia. "Muslims to push for sharia." The Australian. 17 May 2011. Web. 17 Jan. 2013.
<http://www.theaustralian.com.au/national-affairs/muslims-use-multiculturalism-to-push-for-sharia/story-fn59niix-1226057100331>.

Lerman, Antony. " In defence of multiculturalism." The Guardian . 22 Mar. 2010. Web. 17 Jan. 2013. <http://www.guardian.co.uk/commentisfree/2010/mar/22/multiculturalism-blame-culture-segregation>.

Nagle, John. "The Carnival and The Status Reveals: Multicultural Public Spectacles." Multiculturalism's double bind creating inclusivity, cosmopolitanism and difference. Farnham, England: Ashgate, 2009. 101-124. Print.

Putnam, Robert. "E Pluribus Unum: Diversity and Community in the Twenty-first Century The 2006 Johan Skytte Prize Lecture." Scandinavian Political Studies 30.2 (2007): 137-174. University of Aberdeen. Web. 17 Jan. 2013.

 Sforza, Tiziana. "Melting pot or salad bowl?." cafebabel.com. 3 June 2006. Web. 17 Jan. 2013. <http://www.cafebabel.co.uk/article/16216/melting-pot-or-salad-bowl.html>.  Translated by Corina Gafner
"Summary of the Report of the Global Commission on International Migration." Global Commission on International Migration. Web. 17 Jan. 2013. <www.un.org/esa/population/meetings/fourthcoord2005/P09_GCIM.pdf>.

Talwar, Divya. "Growing use of Sharia by UK Muslims." BBC . 16 Jan. 2012. Web. 17 Jan. 2013. <http://www.bbc.co.uk/news/uk-16522447>.



No comments:

Post a Comment