Not: Bu yazıyı İngilizce kaleme aldım ve ardından Türkçe'ye çevirdim. Yazının İngilizce haline www.hfurkank.blogspot.com.tr adresinden ulaşabilirsiniz.
Küresel Köyde Misafirperverlik: Kültürler Arası Diyalog ve Misafirperver
Hoşgörü
Başlangıçta göç vardı. İlk insanlar Âdem
ile Havva, Gan Eden’den, yani Aden Bahçeleri’nden çıkartıldı. Tektanrıcılığın
babası Hz. İbrahim, Tanrının “Leh Leha” (“Git!”) emrine uyup Mezopotamya’daki
vatanı Ur’dan Kenan ülkesine göç etti; torununun oğlu Hz. Yusuf ise buradan
Mısır’a gitti… Bu yolculuk asırlarca devam etti. İnsanlar sadece çevre ülkelere
göç etmediler; sahraları, okyanusları ve tahayyül dahi edilemeyecek her türlü
engeli aştılar.
Günümüzde, Collins Online Dictionary’e
göre “insanların yerlisi olmadıkları bir ülkeye yerleşmek amacıyla
yaptığı hareket” olarak tanımlanabilecek göç, oldukça kompleks bir
olgudur. Analizlerime göre, göçü müteakiben vuku bulan oryantasyonu 3 aşamada
inceleyebiliriz. İlk olarak kültürel sarsıntı evresi, ardından yerleşme evresi
ve son olarak diyalog evresi. Bu evrelerin tahlilini, makalenin ilerleyen
kısımlarına bırakıyorum.
2006 yılı itibariyle, Birleşmiş Milletler
Ekonomik ve Sosyal İşler Departmanı (UN DESA) dünya çapında göçmen sayısını 200
milyon olarak tespit etti. Bu istatistik, göç mefhumunun günümüzde ne denli
önem arz ettiğini kanıtlar niteliktedir. Yüz milyonlarca insanı etkileyen bu
göç olgusu, çoğunlukla ev sahibi ve muhacir topluluklar arasında
sürtüşmelere yol açmaktadır. Bu sürtüşmeler, çözümlenmelerindeki güçlük
itibariyle göç olgusunu araştırılması oldukça zor ve fakat bir o kadar da
ehemmiyetli bir görüngü yapar.
Bu görüngüyü incelerken karşılaşılan
zorluk, “Göçmenler nasıl uyum sağlayacaklar? Asimilasyonla mı yoksa
entegrasyonla mı? Toplum ‘Eritme Potası’ gibi mi; veyahut ‘Salata Kâsesi’ gibi
mi hareket etmelidir?” sorularına doğru bir cevap verebilmektir. Bu karmaşık
görüngüyü daha iyi anlayabilmek ve yukarıdaki sorulara cevap verebilmek için
entegrasyon ve asimilasyon kavramlarının tahlilinin yapılması gerekmektedir.
Asimilasyon özetle; bir ast grubun dil ve
kültür ögelerinin, hâkim olan kültürün baskısı altında sindirilerek yok
edilmesidir. Uluslararası Göç Örgütü’ne göre asimilasyon tek taraflı bir
süreçtir; zira asimilasyon, göçmenlerin menşe ülkelerindeki değer ve törelerini
hiçe sayarak, ev sahibi toplumun değer ve doğru sistemlerini kabul etmesini
gerektirir. Bu metot, bir yere kadar meşrudur. Yeni gelenler ev sahibinin yaşama
biçimine adapte olmalıdır; ancak göçmenlerin kendi zararsız geleneklerini
uygulayabilmelerine engel olunmamalıdır.
Asimilasyon metodu ‘Eritme Potası’
metaforu ile özdeşleşmiştir. Eritme potası, heterojen bir toplumun
homojenleşmesi ve dolayısıyla ortak bir kültüre sahip, ahenkli bir bütün
oluşturmasıdır. Değişik elementler eriyerek yeni bir alaşım oluştururlar. Bu
elementler farklı kültürlere mensup topluluklardır.
Asimilasyoncular; devletlerinin mevcut
gelişmişlik düzeyine ulaşmasını ulusal bir kimlik oluşturmaktaki başarısına
borçlu olduğuna inanma eğilimindedirler. Vatandaşları din veya etnisite
unsurlarıyla gruplara ayırmanın ve bu gruplara bazı imtiyazlar verilmesinin,
korumaya çalışan gruplara, faydalı olması şöyle dursun, zarar vereceğini iddia
ederler. Zira bu imtiyazlar toplumun geri kalanında bir reaksiyona sebebiyet
verecek ve bu mümtaz gruplara karşı toplumsal bir tepki doğacaktır.
Bu metodun tehlikelerinden birisi de,
göçmen toplulukların değer sistemlerinden vazgeçme talebine karşı tepki
göstererek kendi kültürlerine kapanmaları, ev sahibi kültürle münasebetlerini
kesmeleri ve dolayısıyla toplumda marjinal gruplar oluşturmaları ihtimalidir ki
bu durum uzun vadede çok büyük problemlere yol açabilir.
Ayrıca asimilasyonun ne kadar etik olduğu
da bir tartışma konusudur. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Erdoğan Almanya
gezisinde “Asimilasyon bir insanlık suçudur” ifadelerini kullanmıştı.
Fransız hükümeti bahsi geçen asimilasyon
metodunu kullanmaya çalıştı, ama birçok noktada başarısız oldu. Müslüman peçesi
okullarda yasaklandı ve dolayısıyla ikinci ve üçüncü nesil muhacirler bu
sisteme isyan etme noktasına geldi. 2005 yılında Fransız
banliyölerindeki ayaklanmalar ve 2011 yılındaki başörtüsü yasağına karşı
yapılan protestolar bu eğilimi kanıtlayacak niteliktedir.
Entegrasyona gelecek olursak… Entegrasyon;
ev sahibi ve misafir kültür veya bireylerin bir köprünün ortasında buluştukları
ve birbirlerini anlamaya çalıştıkları bir ortaklık olarak resmedilebilir.
Uluslararası Göç Global Komisyonu
entegrasyonu uzun vadeli ve çok boyutlu bir süreç olarak resmediyor. Hem
muhacirler hem de ev sahibi konumundaki bireyler bu sürece katılmalı,
birbirlerine saygı duymalıdırlar. Ayrıca iki taraf da idrak ve kültür
yapılarında, entegrasyonun doğal bir sonucu olarak oluşabilecek değişikliklere
hazır olmalıdırlar.
Tabiridiğer ile; entegrasyon, ev sahibi
toplumda bir ‘Salata Kasesi’ oluşumuna işaret eder. Salata Kâsesi mefhumu, ev
sahibi ülkedeki muhtelif kültürlerin tıpkı bir salata oluştururmuşçasına
bütünleşmesi anlamına gelir. Bu modelde birçok kültür bir araya getirilir –
tıpkı bir salata gibi -, fakat birleşmek suretiyle homojen bir kültür
oluşturulmaz. Her kültür geleneklerini ve ayırt edici keyfiyetlerini muhafaza
eder.
Salata kâsesi, çeşitliliği ve bu
çeşitliliğin kurumsallaşarak tanınmasını destekleyen ideoloji ve politikaların
taraftarı olan çokkültürcü (multiculturalist) bir yaklaşımı imgelemek için de
kullanılmaktadır. Bu bağlamda denilebilir ki, salata kâsesi “insan
hayatındaki farklılıkların mevcudiyetinde ve insanların kendi kimliklerini
tensip ettikleri surette ifade etmelerinde herhangi bir beis görmeyen” bir
toplum oluşturmayı amaçlar. Uluslarlarası Göç Örgütüne göre; çokkültürcü bir
toplum, farklılıklara müsaade etme ve muhacirlere eşit hak ve fırsatlar
oluşturmanın yanı sıra, göçmenlerin memleketleri ile kültürel bağlarını
sürdürmelerine fırsat tanımayı amaçlar.
Çokkültürcülük, taraftarları tarafından
insanların toplum içerisinde kimliklerini ifade edebilecekleri, daha hoşgörülü
ve sosyal sorunlara çözüm üretmeye daha yatkın bir sistem olarak görülüyor.
Fakat yine de, yukarıda belirtildiği üzere, bu tartışmalı bir husus.
Çokkültürcülüğe karşı olanlar;
birbirleriyle alakadar ve birbirlerine tesir eden toplumların; farklılıklarını
muhafaza ederek bir arada yaşamasının paradoksal, sürdürülebilir ve hatta arzu
edilir olup olmadığı hususunda sık sık tartışırlar.
Yaklaşık 10 yıldır bu konuyla ilgili
araştırmalarda bulunan Harvard Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü Robert D.
Putnam, çokkültürcülüğün ulusal güvene zarar verdiğini ifade ediyor. Bununla
beraber, çokkültürcülüğün topluma negatif tesiri olduğuna dair somut örnekler
de mevcut. Mesela, İngiltere’de Müslüman gruplar kendilerinin devlet yasasınca
temsil edilmediklerini hissetmekte ve İslami şeriat uygulayan ve toplumdan
soyutlanmış marjinal gruplar oluşturuyor. Ayrıca, muhacir birey veya
toplumların değer sistemi ve geleneksel veya dini uygulamaları, ev
sahibininkilerle zıt düştüğü takdirde gerilimler oluşabilir. Bu tür durumlarda,
ev sahibi topluluklar, muhacirlerin menşe ülkelerindeki yaşam tarzından
vazgeçerek, kendi ülkelerindeki hayat biçimine itaat etmelerini talep edebilir. Bu
yaklaşım da bir yere kadar kabul edilebilirdir. Yeni gelenler,
memleketlerindeki sosyal normlar doğrultusunda bir hayat devam ettirmeyi
bekleyemezler. Müesses hukuk kurallarına, ülke sınırları içerisinde oldukları
sürece tabi olmalıdırlar. Aksi takdirde, kaos kaçınılmaz olacaktır.
Yukarıda bahsedilenlerin ışığında
denilebilir ki, asimilasyon dünyanın bugün için ihtiyaç duyduğu şey değil; zira
bu yaklaşım hiçbir şekilde misafirperver ve hatta insancıl değil. Eritme
potası, kültür içerisindeki farklılıkları yok etmek suretiyle kültürü yoksullaştırmaktadır.
Entegrasyon modeline gelecek olursak. Günümüzdeki uygulanışı itibariyle bu
yaklaşım, topluluk içi bağları parçalanma ve bölünmeyi engelleyecek düzeyde
sağlıklı tutmakta yetersiz kalıyor. Salata kâsesi kültürdeki farklılıkları
koruyor ve fakat zamanla bileşenlerine rahatça ayrılabiliyor. Ezcümle, dünyanın
bu hususta yeni bir yaklaşıma ihtiyacı var.
Bu yeni yaklaşımdaki anahtar konsept
‘hoşgörü’ olmalı. Ben bu doğrultuda bir yaklaşım geliştirdim ve bunu ‘Aşure
Kazanı’ olarak adlandırdım. Bu modelde birey veya gruplar birbirlerini
oldukları gibi kabul etmelidir. Birbirlerine saygı duymalı ve farklılıklarını
hoş görmelidirler. Aynı dinin mensupları oldukları, ya da aynı etnik kökenden
geldikleri için değil; fakat insan oldukları için.
Aşure, Hz. Nuh’un çeşitli bileşenlerle
yaptığı, muhallebi kıvamında bir tatlıdır. Bu tatlıda bileşenler kimliklerini
kaybetmezler yalnız lezzetlerini paylaşırlar. Bileşenler karışır, ortak bir
lezzet oluşturur fakat kimlikler yok olmaz. Aşurede pirinç, fasulye nohut, kuru
meyve ve fındıktan oluşabilir. Lakin bütün bileşenler, değiştirilebilirler.
Mesela fındık yerine ceviz kullanılabilir. Bu karışımdan çıkartılamayacak tek
bir bileşen vardır. Bu zaruri bileşen yarmadır ki bu hoşgörüyü temsil eder.
Hoşgörüye ilaveten, bu metodun arzu edilen sonuçlara ulaşması için misafirperverlik ve kültürlerarası
diyalog da büyük öneme haizdir. Bence çokkültürlü bir toplumun sıhhati
bunlara bağlıdır. Şimdi bu kavramları, muhacirlerin yaşadığı oryantasyon
sürecinin aşamalarını irdelemek suretiyle inceleyelim.
Daha önce de bahsettiğim üzere,
muhacirlerin karşılaştıkları problemler aşamalar halinde incelenebilir. İlk
aşama, ‘Kültürel Sarsıntı’ evresidir. Bu evrede muhacirler,
giriş yaptıkları yeni toplumda değişik gelenek, görenek ve değerlerle
karşılaştıkları için bir kültürel sarsıntı yaşarlar. Bu sarsıntılı süreç
esnasında gruplar veya şahıslar arasında nahoş olaylar vuku bulabilir. Bunlara
mani olmak ve bu evreyi mümkün olduğunca sancısız bir şekilde atlatmak için
toplumun hoşgörülü olması gerekmektedir. Bu sayede yaşanılan
kültürel sarsıntı sonucu cereyan etmesi muhtemel olan gerilimler
hafifletilebilir. Ev sahibi toplum ne kadar hoşgörülü olursa, muhacir
topluluklar ev sahibinin immün sisteminden o denli kolay geçebilir ve sonuç
olarak bu süreç daha az sancılı olmuş olur. Asimilasyon metodunu inceledikten
sonra denilebilir ki, bu yaklaşım kültürel sarsıntı evresini, hoşgörülü
olmadığı için, iyi yönetemedi ve dolayısıyla oryantasyon ikinci aşamaya
geçemeden burada son buldu.
Ardından ‘Yerleşme’ evresi
gelir. Bu evrede muhacirler ev sahibi kültürü tanır ve bu kültürle beraber
yaşamayı öğrenirler. Bu evreyi mümkün olduğunca rahat atlatabilmek için gerekli
olan vasıf misafirperverliktir. Ev sahibi toplum, hoşgörülü olmanın
yanı sıra muhacirleri adeta bir ev sahibinin bir misafiri karşılaması gibi
karşılamalı ve onlara kibar davranmalıdır. Aksi taktirde muhacir gruplar
birleşerek marjinal gruplar oluşturabilirler ki bu toplum sıhhatine zarar
verir. Entegrasyon metodu ve salata kâsesi metaforu bu aşamada muhacirlere
misafirperverlik göstermektedir fakat muhacirlerin misafir olmaktan çıkarak
ülkede eşit vatandaş konuma geldiklerinde başlayacak olan diğer aşamayı
yönetmekte başarılı olamamıştır. Entegrasyon modeli bu aşamadan sonra ne
olacağını hesap edemediği için, entegrasyon yaklaşımı, oryantasyon süreci bu
evrenin sonunda nihayetlenmektedir ve belki de en ehemmiyetli aşamaya geçiş
sağlanamaz.
Oryantasyonun son evresi ‘Diyalog’ evresidir.
Bu aşama, eritme potası ve salata kâsesinin çözümleyemediği aşamadır. Bu evrede
gruplar veya bireyler etkileşime geçmeli, farklılıklarını öğrenmeli ve
birbirlerini oldukları gibi kabul etmelidirler. İnsanların bilmedikleri şeyden
korktukları söylenegelmiştir. Eğer bu grup veya bireyler birbirlerini tanıma
fırsatı bulurlarsa korkulacak bir şey kalmaz. Devletler bu doğrultudaki her
türlü kültürlerarası diyalog faaliyetlerini desteklemelidir çünkü kanaatimce
çokkültürlü bir toplumun sıhhatini tesis etmek konusundaki en etkin yöntem
budur.
Aşure Kazanı modeli bahsi geçen her
aşamada, karşılaşılması muhtemel her sorun için çözümler içeriyor. Bu modelde
kimlikler ve farklılıklar muhafaza ediliyor çünkü karışıma tat veren unsur,
farklılıkların mevcudiyeti. Malzemelerin birbirlerine tatlarını tam olarak
verebilmesi için hoşgörü, misafirperverlik ve kültürlerarası diyalog esasları
sağlanmalıdır. Bu üç konseptin tesisi durumunda beklenen sonuçlara
ulaşılacaktır.
Bütün bu süreçler boyunca muhacir grup ve
bireyler ev sahibi toplumdaki müesses hukuki düzenleme ve sosyal normlara
bağlılık göstermeli ve bunları değiştirme girişimde bulunmamalıdır.
Unutulmamalıdır ki ev sahibi toplumun gelenek ve görenekleri, o toplumun
kültürel mirasıdır ve dolayısıyla kutsalıdır. Muhacirler, tek
taraflı bir politikanın hiçbir şekilde sonuç vermeyeceği bilicinde olmalıdır ve
yerel toplumu rahatsız etmeme hususunda azami ölçüde duyarlı olmalıdır.
Sonuç olarak, asimilasyon metodu (Eritme
Potası) başarısız oldu çünkü muhacir birey ve grupların farklılıklarını hoş
görmekte yetersizdi; oryantasyonun ikinci aşamasına dahi ulaşamadı. Entegrasyon
metodu (Salata Kâsesi) arzu edilen noktaya ulaşamadı; zira bu yaklaşım,
muhacirlerin yeni ülkelerine yerleştikten ve artık o ülkenin eşit haklara sahip
vatandaşları konumuna geldikten sonra vuku bulacak olayları öngöremedi ve
dolayısıyla oryantasyonu bir ileri seviyeye götüremedi. Fakat Kültürlerarası
Diyalog düşüncesi (Aşure Kazanı) toplumun kültürel sarsıntıyı hoşgörü ile
atlatmasını, muhacirlerin ülkeye yerleşimini misafirperverlik hasleti ile
kolaylaştırmasını ve diyalog ile korku ve nefreti yok etmesini sağlamakta ve
sonuç olarak mevcut yaklaşımlar arasında en uygun olanı olarak tezahür
etmektedir.
Kaynakça – Bibliography
Bloor, Kevin. "Multiculturalism." The
definitive guide to political ideologies. Milton Keynes: AuthorHouse, 2010.
270-295. Print.
Chrisafis, Angelique. " Muslim women protest on
first day of France's face veil ban." The Guardian . 11
Apr. 2011. Web. 17 Jan. 2013. <http://www.guardian.co.uk/world/2011/apr/11/france-bans-burqa-and-niqab>.
"Definition of immigration." Collins
Dictionaries. Web. 17 Jan. 2013.
<http://www.collinsdictionary.com/dictionary/english/immigration?showCookiePolicy=true>.
EuropeNews. "Erdogan: assimilation is crime
against humanity." EuropeNews. Web. 17 Jan. 2013.
<http://europenews.dk/en/node/7132>.
Karvelas, Patricia. "Muslims to push for
sharia." The Australian. 17 May 2011. Web. 17 Jan. 2013.
<http://www.theaustralian.com.au/national-affairs/muslims-use-multiculturalism-to-push-for-sharia/story-fn59niix-1226057100331>.
Lerman, Antony. " In defence of
multiculturalism." The Guardian . 22 Mar. 2010. Web. 17
Jan. 2013. <http://www.guardian.co.uk/commentisfree/2010/mar/22/multiculturalism-blame-culture-segregation>.
Nagle, John. "The Carnival and The Status
Reveals: Multicultural Public Spectacles." Multiculturalism's
double bind creating inclusivity, cosmopolitanism and difference. Farnham,
England: Ashgate, 2009. 101-124. Print.
Putnam, Robert. "E Pluribus Unum: Diversity and
Community in the Twenty-first Century The 2006 Johan Skytte Prize
Lecture." Scandinavian Political Studies 30.2 (2007):
137-174. University of Aberdeen. Web. 17 Jan. 2013.
Sforza, Tiziana. "Melting pot or salad
bowl?." cafebabel.com. 3 June 2006. Web. 17 Jan. 2013.
<http://www.cafebabel.co.uk/article/16216/melting-pot-or-salad-bowl.html>. Translated
by Corina Gafner
"Summary of the Report of the Global Commission
on International Migration." Global Commission on International
Migration. Web. 17 Jan. 2013.
<www.un.org/esa/population/meetings/fourthcoord2005/P09_GCIM.pdf>.
Talwar, Divya. "Growing use of Sharia by UK
Muslims." BBC . 16 Jan. 2012. Web. 17 Jan. 2013. <http://www.bbc.co.uk/news/uk-16522447>.
No comments:
Post a Comment